Dillerin büyük bir çoğunluğu yok oldu, birçoğu
da bugün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Birleşmiş Milletler Örgütü,bu tehlikenin zararlarını azaltmak amacıyla 21 Şubat'ı "Dünya Anadil Günü" olarak ilan etmiştir. Bu kararın gereği olarak Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) üyesi ülkelerde; Amerika, Afrika ve Asya'daki azınlıkların karşılaştığı zorluklar ve dillerinin korunması için her yıl 21 Şubat'ta çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Yaklaşan "Dünya Anadil Günü" nedeniyle, dünya denilen büyük konağın değişik odalarında farklı şekillerde konuşulan dillerle ilgili yapılan tespit ve
öngörüleri özetlemenin yanında bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
***
İnsanlar günlerinin önemli bir kısmını konuşarak geçirir. Her normal insan konuşma yeteneğine sahiptir. Genel hatlarıyla konuşmaya "programlıdır". Bebekler, önceden öğrenmeseler de ağlayarak iletişim kurar, bunun dışında insanlar ancak öğrenerek bir dili konuşabilir. Bu yüzden her normal çocuk kendi kültürünün dilini öğrenir.
Dil, en temel ve gelişmiş insan iletişim sistemidir. Daha açık bir ifadeyle, belirli kurallara göre bir araya getirilmiş sesleri ve işaretleri kullanarak gerçekleştirilen simgesel iletişim sistemidir. İnsanoğlunun hayatta kalma mücadelesinde kullandığı başlıca yöntemdir.
İnsanların kullandıkları herhangi bir dil (Pomakça, Türkçe, Arapça, İngilizce, Çince... ) bilgiyi iletmenin, bireysel ve ortaklaşa yaşanan deneyimleri paylaşmanın aracıdır. Dil, "zihnin aynası", kültürlerin yapıtaşıdır. Ve bireyin kimliğiyle doğrudan alakalıdır.
Dünyada bugün farklı kültürlere ait yaklaşık 6.000 dil bulunmaktadır. Dilin bütün boyutlarının bir yönteme bağlı kalınarak incelenmesi Dilbilim (Linguistik) sayesinde yapılmaktadır. Avrupa'da 16. yüzyılından 18. yüzyıla kadar süren keşifler çağı, dilin bilimsel incelenmesi açısından uygun ortam yaratmıştır. Gezginler, istilacılar ve misyonerler dünyanın her yerindeki dillerle ilgili çeşitli bilgiler toplamıştır. Dilbilimciler, araştırmalarına başladığında dünya üzerinde yaklaşık 10.000 dil vardı. 19. yüzyıl dilbilimcileri ve antropologları; dillerin arasında ilişki kurarak, sistemlerini anlamaya çalışarak, kural ve ilkeler oluşturarak dile büyük katkıda bulundular. 20. yüzyılda veri toplamaya devam ettiler ve yeni kuramlar geliştirip bunları sınayarak, dil oluşumunun ardındaki mantığı ortaya çıkarma konusunda büyük ilerleme kaydettiler.
Diller günümüzde korkunç bir şekilde dilbilimsel değişime uğramaktadır. 500 yıllık Avrupa sömürgeciliğinde olduğu gibi, bir toplumun diğeri üzerinde egemenlik kurması değişimin baş nedeni olmaktadır. Bu türden egemenlikler, dünyanın pek çok yerinde hâlâ sürmektedir. Örneğin Kürt dili bugün İran'da Farsçanın, Irak ve Suriye'de Arapçanın, Türkiye'de Türkçenin baskısı altındadır. Böylesi durumlarda çoğu kez egemen politik güç dilsel yozlaşmaya, hatta dilin tamamen yok olmasına neden olmaktadır. Son 500 yılda dünyada var olan 10.000 kadar dilin 4.000'inin; savaş, salgın hastalıklar, sömürgeci güçlerin neden olduğu zorla sindirme yada diğer zorba istilacılar yüzünden soyu tükenmiştir. Kalan 6.000 dilin büyük kısmı da çok az insan tarafından konuşulmakta ve egemen ulusların baskıları ile küreselleşme yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bizde Kürtçe'nin Kurmanci lehçesi bazı ciddi sorunlarla karşı karşıya olmakla birlikte, daha çok Kürtçenin Zazaca lehçesi ile Süryanice ve Lazca yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bazı dilbilimcileri ve antropologlar, 2100 yılında, yazılı ve elektronik medyaya bağlı olarak, dünyada konuşulan dil sayısının yarı yarıya azalacağını tahmin etmektedir. Küreselleşme, ticari ağlar, çokuluslu şirketler, para ve bilginin sanal dolaşımı, diplomatik ilişkiler, iletişim ve dijital teknolojisindeki gelişmeler; yazılı basın, radyo, uydu televizyonculuğu, internet ve cep telefonundan sanal yazışma ve mesajlaşma herkesin anlayabileceği ortak dillere olan gereksinimi artırmaktadır. Günümüzde bu dilin İngilizce olacağı görünmektedir. 500 yıl önce kuzeybatı Avrupa'daki Britanya adalarında yaşayan 2,5 milyon insanın konuştuğu dil olan İngilizce bütün dünyaya yayılmıştır. Bugün İngilizce, 375 milyon insanın ana dili, bir başka 375 milyonun ikinci dili, 700 milyon insanın da yabancı dili konumundadır. Ortak dil, insanların iletişimini kolaylaştırsa da, dilbilimciler küresel dil kavramının dil çeşitliliğini yok etmemesi gerektiği konusunda hemfikirdir. Çünkü yok olan her dil, insanlığın zengin kültürel mirasının ve yaşamı kavrayış biçimlerinin kaybolması anlamına gelmektedir.
Bugün etnik topluluklar, azınlıklar kendi ana dillerini koruma ve geliştirme gayreti ve telaşı içindeler. Dillerinin yok olmaması için gösterdikleri çabalar, aslında kendi kültürel kimliklerini ve saygınlıklarını koruma mücadelesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Dillerini korumak, topluluklarını dışarıdan gelen müdahalelere karşı geleneksel yaşam tarzlarını sürdürmelerini sağlar. Güçlü ülkelerin kendi sınırları içinde yaşayan farklı etnik topluluklar üzerinde egemenlik kurma yöntemlerinden biri, anadillerini bastırmaktır.
Bizi Facede sosyal Medyada Takip edin.Pomaklar hakkinda her seyden an itibari ile Haberiniz olsun .. Pomakbülteni Haber Portalı.